Hrant Dink’in 1 Kasım 2004 yılında yazdığı bu yazı; dün, bugün
ve bugünlerin sonrasında sürecek gibi gözüken benzer yarınlarda ırkı, dini,
cinsel yönelimi ya da tercihlerinden dolayı -her ne tür nedenden olursa olsun- şiddete
(fiziksel ya da psikolojik) maruz kalan tüm insanların ve bu ayrımcılıkların sona ermesini isteyenlerin ortak umudunu anlatıyor: Birbirini anlamak!
Dünler dünleri kovalıyor. Ne olan olaylar ne de kaygı ve umutlar değişiyor.
90. yıl yazıları (I) Ruh halimdir
Türkiyeliyim... Ermeniyim... İliklerime kadar da
Anadoluluyum. Bir gün dahi olsa, ülkemi terk edip, geleceğimi "Batı"
denilen o "Hazır özgürlükler cennetinde kurmayı, başkalarının bedeller
ödeyerek yarattıkları demokrasilere, sülük misali yamanmayı düşünmedim.
Kendi ülkemi de o türden özgürlükler cennetine dönüştürmek
ise temel kaygım oldu. Ülkem Sivas için ağlarken, ağladım. Halkım çeteleriyle
boğuşurken, boğuştum. Kendi kaderimi ülkemin özgürlüğünü yaratma süreciyle
eşledim. Şu anda yaşayabildiğim ya da yaşayamadığım haklara da bedavadan
konmadım, bedelini ödedim, hâlâ da ödüyorum. Ama artık...
Birilerinin "Bizim Ermenilerimiz"
pohpohlamalarından da, "İçimizdeki hainler" kışkırtmasından da
bıktım. Normal ya da sıradan yurttaş olduğumu unutturan dışlanmışlıktan da,
boğarcasına kucaklanılmaktan da usandım...
Ne 24 Nisanlar'da yürüyebildim, ne de atalarımın anısına
anıtlar dikebildim. Ama ne onları o günlerde bıraktım, ne de bugünlerde
taşlaştırdım. "Onları yaşamımda yaşamayı" sırtladım... Gücümün
yettiğince de yaşatarak taşıdım. Bu taşımama sekte vurmaya "Ne?" ya
da "Kim?" yeltendiyse onlarla amansızca boğuştum.
Tabi ki atalarımın başına gelenleri biliyorum. Buna kimileri
"Katliam", kimileri "Soykırım", kimileri
"Tehcir", kimileri de "Trajedi" diyor. Atalarım Anadolu
diliyle "Kıyım" derdi... Ben ise "Yıkım" diyorum. Ve
biliyorum ki eğer bu yıkımlar olmasaydı, bugün benim ülkem çok daha yaşanılır,
çok da imrenilir olurdu.
Yıkıma sebep olanlara da, maşa olanlara da lanetim
bundandır. Lakin lanetim geçmişedir. Elbette tarihte olan biten her şeyi
öğrenmek istiyorum ama o nefret, ne menem bir re-zillikse o... Onu tarihteki
karanlık inine bırakıyor, "Olduğu yerde kalsın, onu tanımak
istemiyorum" diyorum.
Benim geçmiş tarihimin ya da bugünkü sorunlarımın,
Avrupalar'da, Amerikalar'da, sermaye yapılması zoruma gidiyor. Bu öpmelerin
ardında bir taciz, bir tecavüz seziyorum. Geleceğimi geçmişimin içinde boğmaya
çabalayan emperyalizmin, alçak hakemliğini, kabul etmiyorum artık.
O hakemler geçmiş çağlarda arenalarda köle gladyatörleri
birbiriyle vuruşturan, onların vuruşmasını büyük bir iştahla seyreden, sonunda
da kazanana, yaralının işini bitirmesi için başparmaklarıyla işaret veren
diktatörlerin ta kendileridir. Bunun için de, bu çağda, ne bir parlamentonun
hakemliğe soyunmasını kabul ediyorum, ne de bir devletin.
Gerçek hakem halklar ve onların vicdanlarıdır. Benim
vicdanımda ise hiçbir devlet erkinin vicdanı, hiçbir halkın vicdanı ile boy
ölçüşemez. Benim tek isteğim canım Türkiyeli arkadaşlarımla ortak geçmişimi
alabildiğine etraflıca ve de o tarihten hiç de husumet çıkarmamaca-sına özgürce
konuşabilmek.
Bunu bir gün tüm Türklerle Ermenilerin de kendi aralarında
konuşabileceklerine yürekten inanıyorum. Özellikle de Türkiye ile Ermenistan'ın
kendi aralarında da her bir şeyi rahatlıkla konuşabilecekleri ve
düzeltebilecekleri ve onlar konuşurken, benim ilgisiz üçüncülere dönüp,
"Size de artık üç nokta düşer" diyeceğim günleri iple çekiyorum.
Dünya Ermenileri 1915'in 90. yılını anmaya hazırlanıyor.
Ansınlar... Haklarıdır. Yukarıdaki satırlar da bendenizin ruh halidir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder