Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği; lezbiyen, gey, biseksüel, transseksüel ve travesti bireylere yönelik yapılan hak ihlallerine karşı mücadele ediyor. Şu an, en acil müdahaleye trans kimliklerin ihtiyacı olduğunu söyleyen Erdem Gür, “Eşcinseller ve biseksüellerde psikolojik şiddet veya gerilim yaşanıyor. Bunu küçük gördüğüm için söylemiyorum, ama diğer tarafta ölümlerle sonuçlanan bir durum var” dedi.
Türkiye’de
nereye elinizi atsanız bir ayrımcılıkla karşılaşıyorsunuz. Bitmeyen ön yargılar
ve “öteki” denileni anlamaya yönelik katı tavırlar, bir gün bilinçsizce bu
tavrı takınanları da farkında olmadan ötekileştirebiliyor aslında. Maalesef birçok
farklı alanda yapılan ötekileştirmelerden, bu kez LGBT (lezbiyen, gey,
biseksüel, transseksüel, travesti) bireylerin karşılaştıkları sorunları dile
getirmek istedik. Onlar ataerkil bir yapının hüküm sürdüğü bu topraklarda
birçok hak ihlaline uğrarken, uyarılar ise bu bireylerden bir olumsuzluk
görülebileceği yönünde oluyor. Uyarılması gereken kişiler şaştığında, diğer
taraftan ayrımcılık da dağ gibi büyüyor.
Siyah
Pembe Üçgen İzmir, LGBT bireylerin sesini duyurmak için mücadele eden ve
haklarının korunması için çalışmalar yapan bir dernek. Eşcinsel, biseksüel ya
da trans kişilerin varlığı insanlık tarihi kadar eski ve tabiî ki bu kişilere
karşı gelişen ön yargılar da… Siyah Pembe Üçgenin anlamı da Nazi dönemine
uzanıyor. Toplama kamplarında sadece Yahudiler yoktu. Aynı zamanda eşcinseller
de vardı. Bu kamplarda siyah üçgen; eşcinsel, biseksüel ve seks işçisi kadınlar
için kullanılırken, pembe üçgen ise eşcinsel erkekler için kullanılıyormuş.
Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği de -günümüzde direk kollara takılan bir işaret
olmasa da- bu tür ayrımcı etiketlemeleri kaldırmak için mücadele ediyor.
İzmir’deki
LGBT örgütlenme 90’ların başına denk geliyor. Çeşitli oluşumlar farklı isimler
altında bir araya gelmiş, fakat kayıtlı örgütlenme modeli olarak ilk kez 2009
yılında Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği kurulmuş. Dernekle ilgili bilgileri ve
LGBT bireylerin karşılaştığı sorunları dernek üyelerinden Erdem Gür, Deniz
Solmaz ve Ozan Ünlükoç’tan öğrendik.
Trans cinayetlerinde ilk 3’teyiz
Dernek
kurulur kurulmaz örgütlenme özgürlüğünün kısıtlanmasına yönelik bir muameleyle
karşılaşmış ve İzmir Valiliği’nin talebiyle, savcılığa kapatılması yönünde dava
istemi olmuş. 4. duruşma da ise davayı kazanmışlar. O süreci Erdem Gür şöyle
anlattı: “O dönemde bizim ilk dernek üyemiz Azra Has, İzmir’de seri katil
cinayeti diye duyurulan olayda 3. kişi olarak öldürüldü. Bu da kamuoyunda yer
buldu. Medyanın dili çok ötekileştirici ve ayrımcıydı. Diğer öldürülen kişilerin
meslekleri yazılırken, Azra’nın mesleği travestilikmiş gibi onu ‘Travesti Azra
Has’ diye andı medya. Bu belki savcıyı ya da hakimi de etkilemiş olabilir ki bu
cinayetten sonraki ilk duruşmada davanın reddiyle sonuçlanan bir duruşma
yaşadık. O dönemden bu döneme yasal düzeyde başka herhangi bir sorun yaşamadık.”
Dernek
içinde medya, sağlık, hukuk, kadın gibi gruplarının olduğunu ifade eden Deniz
Solmaz, hukuk grubu olarak her anlamda hak ihlaline uğrayan LGBT bireyler için
karakola gittiklerini, dava açıp, takip ettiklerini dile getirerek; “Aslında daha
çok trans bireyler üzerinde çalışıyoruz” dedi. Erdem Gür de trans kimliklerin
görünür olduğu için LGBT camiası içinde en acil müdahaleye ihtiyacı olan
kişiler olduğunu söyleyerek, “Eşcinseller ve biseksüellerde psikolojik şiddet
veya gerilim yaşanıyor. Bunu sorun hiyerarşisi ya da küçük gördüğüm için
söylemiyorum, ama diğer tarafta ölümlerle sonuçlanan, hem devletin hem insan
haklarını savunan herkesin önceliğini alması gereken bir durum var. Çünkü
Türkiye, Avrupa genelinde nefrete dair trans cinayetleri konusunda ilk 3’te yer
alıyor” diye konuştu.
İzmir’de
LGBT olmak
Türkiye’nin
diğer şehirlerine oranla LGBT bireyler için İzmir’i nasıl değerlendirdiklerini
sorduğumuzda Gür; “İnsanlar liberal sistemde alım satım gücü iyi olduğu sürece
özgür bir hayat yaşadıklarını düşünerek böyle bir yanılsamanın içine
giriyorlar. Türkiye’de en sık yaşanan şehirlerden biri de İzmir. Türkiye’nin
her yerinde olan ayrımcılığın burada da hala çok yoğun bir şekilde yaşandığını
düşünüyorum. Son 3 ay içerisinde 3 tane trans kadın cinayeti oldu” dedi. Ozan
Ünlükoç ise insanların “Ben sana saygı duyuyorum” derken bile kendilerini bir
üst olarak konumlandırdıklarını ve hiçbir LGBT bireyin böyle sahtece bir
saygıyı görmesi gerektiğini düşünmediğini belirtti.
Deniz Solmaz, Avrupa’da LGBT bireyler açısından yasal
düzenlemeler olsa da trans bireyler söz konusu olduğunda Türkiye’den pek de farklı
olmadığını dile getirdi. İsveç’te nefret suçları yasasının olduğunu ama bunun
trans kadınları kapsayan bir yasa olmadığını vurgulayan Solmaz, “Fransa’da seks
işçilerine devlet karışmıyor, keyfi muameleler uygulamıyor ama bir alan vermiş,
her ay cinayet olmasa da her gün muhakkak birileri darp edilip, gasp ediliyor”
dedi. İstihdamın LGBT bireyler için sorunlu olduğuna da dikkat çeken Solmaz,
hayatlarını devam ettirebilmek için seks işçiliği yapmak zorunda kalan trans kadınların
olduğunu söyledi. Solmaz, polisin trans bireylerin yaşadıkları sıkıntılara karşı
duyarsız olduğunu ifade ederek, “Üst üste 15-20 kere polisi aradığımı
biliyorum. Evin camları kırılıyor, çelik kapıyı baltayla kırıyorlar, ama polis
gelmiyor” dedi.
“Biz de bütün
insanlar kadar cinsellik düşünüyoruz”
Erdem Gür, en çok karşılaştıkları ön yargının LGBT olmanın
bir hastalık olarak görülmesi ile sürekli cinsellik düşündüklerine yönelik
yaygın düşüncenin olduğunu söyleyerek, “Biz de bütün heteroseksüeller, bütün
insanlar kadar cinselliği düşünüyoruz” dedi. “Hal ve hareketlerime,
düşüncelerime yön veren şey cinsel kimliğim değil” değil diyen Erdem Gür ise “Cinsel
kimliğimizi politik bir şekilde sunuyor olmamızın nedeni, LGBT’lerin baş tacı
yapılması değil, öldürülmemek, iş sahibi olabilmek, barınabilmek, ulaşabilmek”
dedi.
Türkiye’de cinsel yönelime ve cinsiyet kimliğine dair
hukuki bazda herhangi bir ayrımcı mevzuatın olmadığını ifade eden Gür, “Ayrımcılığa
sebebiyet veren şey, yasalardaki muğlaklıklar, yasaların hakimlerin, savcıların
yorumuna açık olması. Bu ayrımcı yorumların ortadan kalkması, hakimlerin ve
savcıların insan hakları alanında daha fazla çalışmalar yapmasıyla olacaktır. Eğer
konuyla ilgili bilgeleri yoksa ve yanlış yorumlayabileceklerini düşünüyorlarsa
gelin birlikte çalışalım” diye konuştu. Gür, Siyah Pembe Üçgen İzmir Derneği
olarak, ideolojilerini ve savunuculuk alanlarını homofobi, bifobi ve tarnsfobi
karşıtlığı üzerinden yaptıklarını ekleyerek, “İnsan haklarına duyarlı olan herkes
gelip bizimle çalışabilir” dedi.
İzmir Life Dergisi
Eylül 2012
İzmir Life Dergisi
Eylül 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder