Gitarı akort etmeye başladı. Uygun sesi buluncaya kadar olan süre kulak tırmalayıcıydı. Bir türlü ayar çekilemeyen içindeki ses ise “huzur hoplatıcı”. Yani, yanındaki insanların bir anda değişen ruh haline anlam veremeyerek, “Ne oldu durup dururken!” demelerinin ardından gelişen huzursuzluk durumu ya da yanında kimse yoksa huzursuzluğu en kolay betimleyen hop oturup hop kalkma hareketliliği. Bunun üzerine o pek düşünmedi, onu ilgilendiren kısmı sadece huzursuzluğu ve gitarının akorduydu.
En azından rahatsız edici seslerden biri bitti. Artık şarkısına başlayabilirdi. Alelade toplanmış bir kalabalığın beklentisi yoktur. Böyle zamanlarda “güzel” muhteşemdir. Bu yüzden onun sesi muhteşemdi.
Ankara tren vagonundan bir yolculuk fotoğrafı |
Rakılar içildi, şarkılar söylendi, tutulmayacak sözler verildi. Bu, zamana ters düşmeyen bir zaman yolculuğuydu. Ne önceye ne de sonraya gittiler. O sabahın bir gece öncesiyle olan tek farkı bir başka şehirde olmalarıydı.
Susan sesi hala içini acıtmaya devam ediyordu, konuşursa karşısındakini acıtacaktı.
Tanrı, Tanrıçasına yalvardı: Konuş benimle!
Bir Tanrı yalvarır mı hiç, bir “ölümlü” konuşursa Tanrı’yı “acıtabilir” mi hiç…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder