Koşarken çayını höpürdeterek içti; amuda kalkarken sigarasından
derin bir nefes çekti; recmedilirken –düşen başından öldü sanmayın- içi geçti. Hiç
kimsenin, birbirinin yazdığını görmeden oynadığı oyunun sonunda, açılan
kağıttan çıkan anlamsız cümleler gibi bunlar. Sonsuz hayal gücünle, sonsuz
yorumlar getirdiğin bilmediklerin ya da bilmediğinden ötürü betonlaşan beynin.
Her ikisi de muhtemel.
Kudret, kafasını kurcalayacağını düşündüğü şeyleri öğrenmeyi
sevmezdi. “Göz görmeyince, gönül beton olur.” der, bu sözü de tamamen kendisine
mal ederdi. Yıllarca isminin anlamını soranlara “güç, iktidar” cevabını vererek
kendine olan güvenini muktedir kıldı. Fakat günlerden olmaz olası bir gün,
annesi küçükken kesilen parmağına kudret narı sardıklarını, parmağının hemen
iyileştiğini görünce de oğlu olursa adını “Kudret” koymaya karar verdiğini
anlattı. İşte o zaman, turuncu bir kudret narından ibaret olan isminin öyküsünü
dinleyen Kudret, “öğrenmeme”yi kırılan kalbini betonlaştıran en güçlü
perdahlama yöntemi saydı.
Bilmemek, gücü; kıyısından köşesinden görmek, sonsuz
yorumların başlangıcını; tamamıyla öğrenmek ise kudret narı merheminin
yumuşaklığındaki kırılgan kalbini hatırlattı.
Bir ömür…
Bir ömür…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder