1964’te İzmir Elektrik Fabrikası’nda müdürlük yapan Süha
Tarman, fabrikanın sadece İzmir için önemli olmadığını; o dönem Türkiye’de
buharla çalışan santrallerin içinde de ilk 10’a girdiğini söylüyor. Tarman, “Belçikalılar
tarafından yapılan bu santral İzmir’in bir nevi beyniydi” diyor.
Elektrik Fabrikası diye gittik, nereden başlayacağımızı
bilemedik. Süha Tarman kendini bir koleksiyoner olarak tanımlamasa da arşiv
yapmaya çok meraklı biri. Hem tarihi kitaplar hem de yaşamına dair birçok fotoğraf,
yazı ve diğer belgeleri saklamış. Elektrik Fabrikası’nda müdürlük yaptığını
biliyorduk ve buna dair bilgileri almak için gittik yanına. Ama o bize okuduğu Saint
Joseph okuluyla ilgili belgelerden sünnet düğünün davetiyesine kadar, hatta
1967 senesinde Özgörkey’e girerken yaptıkları ilk 2 aylık sözleşmeyi bile
gösterdi. Bunun yanı sıra İzmir’le ilgili haber kupürleri, pul koleksiyonu,
eski plaklar ve daha birçok sayamadıklarımızı… Son olarak aklımızın ucundan
bile geçmeyen İzmir Life’ın bir arşiv dosyasını çıkardı.
Farklı konularda yaptığımız kısa bir zaman yolculuğundan
sonra geldik Elektrik Fabikası’na. Yıllardır otobüsle önünden geçerken
sıkılmadan, her gördüğümde hep o ilk heyecanı yaşatan görkemli binaya. Acaba kimler
bu binanın yaşayan haline tanık olmuştu, kimler anı olsun diye yaşamadıkları
nice olayları yıllar sonra anıp durmuştu? Biz de bu acabaları kovalarken
rastlamıştık Süha Tarman’a. İşte Tarman’dan 48 yıl öncesinin Elektrik
Fabrikası…
Bize kısaca
kendinizden bahseder misiniz?
1937 doğumluyum. İzmir’de doğdum. Tahsilimin büyük bir
kısmını İzmir’de yaptım. İlkokulu Asansör okulunda, ortaokulu Saint Joseph’te,
liseyi ise İstanbul’daki Saint Joseph’te okudum. Daha sonra İstanbul Teknik
Üniversitesi Elektrik Bölümü’nden 1960 senesinde mezun oldum. Askerlik görevimden
önce 1960 yılında Eshot’a girdim. Önceki yıllar elektrik şebekesinde çalıştım.
Askerlik görevimin sonunda ise 1963’ten itibaren İzmir Elektrik Fabrikası’nda önce
stajyer mühendis olarak, daha sonra da 1964’te elektrik fabrika müdürü olarak
çalıştım. Fabrikada 1 yıl müdürlük yaptıktan sonra beni Eshot genel müdür
muavinliğine aldılar. 1967’de ise Eshot’tan ayrılarak Özgörkey Grubu’na girdim.
43 sene de Özgöykey’de çalıştım. İş yaşamımda tam 50 yılımı doldurduktan sonra
emekli oldum.
Süha Tarman İzmir Elektrik Fabrikası'ndaki çalışma arkadaşları ile birlikte |
1928 yılında kurulmuş bir tesis. Soma’dan gelen 0–10
milimetre yıkanmış toz kömürle çalışan bir santraldi. 1928’den sonra yapılan
gelişmelerle, en son 1956 yılında kurulan gruplarla, 40 bin kilovatlık bir güce
sahipti. Biz günde ortalama 400 ton kömür yakarak İzmir’in büyük bir bölümünü
beslerdik. İzmir tabi daha da büyüdü ve enterkonnekte şebekeye bağlandı. O bağlandıktan
sonra santralin de eskiliği nedeniyle, binada bazı ufak tefek onarımlar
yapılmasına rağmen, fabrika Eshot İzmir Belediyesi’nden Eti Bank’a, daha sonra
da Türk Elektrik Kurumu’na geçti. Maalesef hatırladığım kadarıyla 1987 yılında
devreden çıkarıldı.
Bu fabrikanın o
dönemki İzmir için önemi neydi?
Sadece İzmir için değil, Türkiye’deki buharla çalışan santrallerin
içinde ilk 10’a giriyordu. Belçikalılar tarafından yapılan bu santral İzmir’in
bir nevi beyniydi. Ama İzmir’in -bilhassa fuar zamanı- elektrik sarfiyatının
fazla olduğu dönemlerde çok sıkıntı çekerdik. Bu dönemde Karşıyaka tarafında Turyağ
fabrikası, İzmir bölümünde de Şark Sanayi fabrikası yardımcı olarak bizden
elektrik çekmezdi. Elde ettiğimiz bu elektrikle de fuarı beslerdik.
Fabrikada arızalar
sık olur muydu?
Tabiî ki arızalar oluyordu. Hatta bir ara, o dönem belediye
başkanı olan Osman Kibar’ın kayınpederi asansörde kalıyor. Biz de o zaman büyük
bir arıza oldu. Osman Kibar açtı bana telefonu “Oğlum bir an önce cereyan ver.
Kayınpederim asansörde kaldı” diye. Bizim yapacak bir şeyimiz yoktu. Fakat o
sürelerde ikinci bir alternatifimiz vardı. Enterkonnekte şebekeye de bağlı
olduğumuzdan en kısa zamanda elektrik verdik.
Sokaktan geçerken bile Osman Kibar bazı lambaların yanmadığını
gördüğü zaman direkt olarak -o zaman yeni telsizleri getirmiştik Eshot’a- bizi
arardı, işte şuralarda arıza var, şu lambalar yamıyor diye. Yani bir belediye
reisi olarak teferruatıyla bu kadar işe de karışırdı.
Kumanda Dairesi |
Fabrika çok eskilerde yapıldığı için filtreleme sistemi
yoktu. İlk işe başladığım gün böyle fabrika içinde gezerken, gözüme kömür
tanecikleri kaçtı. Ben ovmaya başladım falan... Personel o kadar alışmış ki hemen
kağıdı kıvırarak gözümden tozu aldılar. Ben ondan sonra hiçbir zaman havaya
bakmadan, fabrikada hep yere bakarak yürüyordum.
Oraya müdür olduğumda 26 yaşındaydım. Bir disiplin vardı
Belçikalılardan kalma. Belçikalılar fabrikayı 1945 yılında Eshot’a devretmişler
ama orada çalışanlar oraya kısa pantolonluyken girmiş. Elektriği, kazanı ve
türbini öğrenmişler. Bu üç bölümün de üç yaşlı şefi vardı. Toz toprak içinde
senelerce çalışmışlar, gecesini gündüzünü hiç bilmeyen insanlardı. Ve ben sabah
8’de işbaşı yaptığım zaman 15 dakika sonra 3’ü de sırayla gelirdi. Hepsi o
zaman 65-70 yaşlarındaydı. Ellerinde defterleri o gece olan bütün olayları
teker teker anlatırlardı. Olan arızaları bildirirler, gece çalışmışlarsa
ihtiyaçlarını belirtirler, o disiplinle defterlerini getirirler, bana
gösterirler, imzalatırlardı ve işlerinin başına giderlerdi. Ben böyle bir
disiplini askerlik de dahil görmedim.
Çalıştığınız dönem
yaşadığınız enteresan bir olay var mı?
Daha stajyer olduğum, elektrik şebekesinde çalıştığım bir
dönemde, yani 1960 yılı sonunda Şark Sanayi Fabrikası denen bir müessesenin,
elektrik borcunu ödemediği için bir cumartesi günü elektriğini kesmemi
istediler. Ben vazifemi yapabilmek için görevli arkadaşları fabrikaya yolladım
ve elektriklerini kesmelerini istedim. Orada çalışan 2 bin civarında işçi varmış.
Bunun için oradakiler itiraz ettiler. Ben de, cumartesi öğleden sonra genel
müdürlükte kimse olmadığı için, yetkili olduğum için kesmek zorundaydım. Şark Sanayi’den
büyük itirazlar oldu, bizim elemanları oraya sokmadılar. Daha önceki bir trafo
merkezinden bunların elektriğini kestirdik. Bir süre sonra o zaman vali ve
belediye reisi olan bir Paşa (Burhanettin Uluç) telefonla beni aradı ve alenen şöyle
bir konuşma oldu aramızda: “Sen kimsin?” dedi bana. Ben de tanıttım kendimi. “Sen
mi kestin Şark Sanayi’nin cereyanını” dedi. Ben de “Evet ben kestirdim genel
müdürlükten gelen belgeyle” dedim. “Bana bak ben senin kafanı keserim” dedi, “Derhal
ceryan vereceksin!” Tabi sıkıyönetimdeyiz, koskoca vali ve belediye başkanı
beni arıyor ve bu emri veriyor. Hiç düşünmeden elektriği açtırdım. Genel
müdürlükten de bana niye açtın diye kimse bir şey demedi.
Fabrikanın içindeki
makinelerin kapandıktan sonra Koç Holding’in müzesine gittiği söyleniyor.
Bununla ilgili bilginiz var mı?
Ben de çok araştırdım onu. Koç Holding’in İstanbul’da bir
müzesi var sanayi müzesi, bir de Ankara’da Nallıhan tarafında var. Ben
merakımdan muhtelif defalar Nallıhan’daki müzeye telefon ettim. Ama onlarda bu
tip jeneratörleri ve fabrikanın parçalarını daha teşhir etmediklerini, belki
depolarında olabileceklerini söylediler. Fakat bunların hepsinin yok olduğunu
düşünmüyorum. Belki kazanları parçaladılar saklıyorlar. Ama o buhar
türbinlerinin ve jeneratörlerin bir yerde olduğunu düşünüyorum. Bunun da Koç Müzesi’nde
Ankara’da olduğunu duydum. Ama bunun haricinde, son zamanlara kadar İzmirde’ki
Havagazı Fabrikası’nın ilerisinde olan bölümünde, ana kumanda odası hala
duruyordu. Bütün temennim bu kumanda odasının aynı yerde, aynı düzende, bizlerden
de gerekirse yardım alınarak bir müze halinde saklanması.
Şimdi oradan geçerken
ne hissediyorsunuz o halini görünce ve şimdi ne olarak kullanılmasını
istersiniz?
Kahroluyorum, bakmaya kıyamıyorum ancak resimlerle
avunuyoruz. Şu anda Santralistanbul denen müzeyi de ben ayrıca gezdim. Yalnız
bir müze olarak değil, aynı zamanda yeni teknolojiyi de gösteren, bazı deneyler
ve diğer konularla ilgili, yani bilimsel müze olarak bu tesisin açılmasını canı
gönülden isterim. Burayı bir resmi daire olarak falan değil de mutlak suretle
bir teknik müze olmasını isterim. Bu teknik müze içinde yalnız elektrik de
olmaya bilir. Eshot’un eski vergilerinden su fabrikasıyla, troleybüs,
otobüslerle ilgili bazı belgeler ve materyalleri vardır. Bunların da orada teşhiri
olabilir. Bir eğitim bölgesi olur burası. Yeri de iyidir. Çok da güzel olur.
Bunun için elimden gelen her şeyi yaparım. Elimdeki diğer belgeleri, fabrikanın
eski fotoğraflarından tutun da eğitimle ilgili projeleri, APİKAM’a verdiğim
halde, yardımcı olabilirim.
İzmir Life Temmuz 2012
Fotoğraflar Süha Tarman'ın arşivinden...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder