Dönmemek için döndü
Mide ağrıları, ilaçlara rağmen artan sedefler, henüz bir
yıldır yaşadığı yerdeki kişilere karşı çoğalan görüşme isteksizliği, bir sabah
bok böceğine benzeyen kırmızı arabada Muğlağ’ya doğru yol almasına neden oldu. Tüm
bu “neden” gibi gözüken her şey “bahane”ydi. Asıl “neden”i ise onca bahanenin
ve oraya gitmesinin sebebiydi. Sebebi dönmemek ya da dönememekti.
Yol boyunca dışarıyı izledi; aklından büyük bir ihtimalle
25. Saat filmindeki Monty geçiyordu. Fakat onun farkı Tanrı’nın unuttuğu
yerlere gitmeden evvel, 29 yıl 9 ay önce ana rahmine düştüğü ve doğup, epeyce
büyüdüğü yere gitmesiydi. Arabada giderken yanında babası değil ama Noel Baba
olabilecek görüntüde biri oturuyordu. Arkada ise gözlüklü, kupkuru bir kız…
Noel Baba müzik açtı; Kürtçe mi, Türkçe mi, Zazaca mı belli değil; ama bu
kareye uymuyor belli.
Derken Muğlağ’ya yaklaşma alametleri dağların sıralanmasıyla
kendini gösterdi. Neredeyse dörder saatlik Yüzüklerin Efendisi serisini ezbere
bilen 29 yıllık Muğlağlı, tabiî ki dağları Mordor’a benzetti. Elfçe “Mordor”,
Türkçe’de “Karanlık Diyar”a denk gelirken, "Muğlağ"nın onda neyin diyarı olduğu
bilinmiyordu. Ama orası O’nun “O” olduğu yerdi. Yaşamaktan sıkıntı, dönememekten
kuşku duyduğu diyar...
(Bir Muğlağlı Hikayesi'nin 1.Bölümü)
Gitmek için vardı
Evine, yuvasına, dünyasına, barakasına, doğduğu topraklara,
odasına, afişlerine, özenle biriktirdiği orijinal müzik albümlerine ve orijinal
süsü verilenlere, filmlerine, dergilerine, kitaplarına, çektiği ve bastırmayı
ihmal etmediği fotoğraflarına, ses düzenine, çizgi roman figürlerine,
anılarına, anımsayamadıklarına vardı.
“Kendin”den uzaktayken özlemi, anılarının yakınındayken aşina olmanın
-ki bir nevi aidiyet duygusudur- huzurunu yaşarsın. Muğlağlı gitmek için
vardığı o yerde bunu hissetti. Onun olan her şeye tekrar baktı; dokundu. Onlarla
ilgili hatırladığı birkaç şeyi anlattı. Bir anda yıllardır çalışma masasının
yanında asılı duran kolyeye gözü ilişti; taktı. Elindeki dergiye kafasından hiç
çıkartmadığı şapkasını koltuğun arkasına koyarak baktı.
Orası o kadar Muğlağlı’nındı; gözlükler ardındaki gözler bir
o kadar yabancı…
(Bir Muğlağlı Hikayesi'nin 2.Bölümü)
Konuşamamak
Karışık, bulanık ve vücutların eksik kaldığı o an, konuşamamanın
bir sonraki evresiydi. Uzun zamandır göremediği oğluyla iki kelam etmenin
hevesinde olan Anne, isimleri neredeyse tıpatıp aynı olan bir akraba sürüsünden
bahsetti. Muğlağlı, o akraba sürüsünden tanıdığı bir ferdi kafasında
canlandırıp, isimlerinde sadece bir harfin değişikliğe uğradığı diğer bütün
kişileri de o sandı. Anne, bu nüanslarda boğulurken zaten yorgundu. Muğlağlı
ise doğuştan yorgun… Durmadan çalışan beyni, bedenine hükmetmeye başladığı
zaman, ona Muğlağlı denemeyecek kadar yorgun.
Kafaların karışık, anıların yer yer bulanık ve sohbetlerin
eksik kaldığı bir havanın durumuydu bu. Gözler, bu bocalamada duvarda asılı
duran bir fotoğrafa kaydı. Anne, fotoğrafa yakılmış dedi; Muğlağlı, bu yalnızca
duman…
Yan yana olmalarına rağmen dinmeyen bu özlemde Anne yandı,
Muğlağlı tüttü…
(Bir Muğlağlı Hikayesi'nin 3.Bölümü)
62’den tavşan
Bir sevişme sonrası… Belki hiç istemeyerek, belki çok kısa,
belki sadece çocuk olsun diye yapılan, belki tek taraflı dürtülerin
törpülendiği, belki de şehvetli ve uzun bir sevişme sonrası, birinci gelen
spermin vücuda gelmiş hali olarak doğduğu evin kapısının önüne oturdu Muğlağlı.
Ait olduğu evden sonra ait olduğu sokaklardaki huzuru yaşama istediği, bu kaçak
ziyarette onu rahatlatan en olası hareketti.
Anneyle Baba, bir çocuk getirdiler dünyaya; öyle alelade, herkeste
olan bir “şey”di işte.
Muğlağlı bir zamanlar çocuktu, kendi boyundaki herkes gibi. O
zaman mahallesinde gördüğü bütün çocuklar gibiydi; ama bugün bütün “büyükler”
aynı değildi. Bir sevişme, koca bir yaşamın arifesiydi. Yaşam her daim bayram
değil… Bu varış, bir bayram ziyareti değil…
62 no’lu evin kapısının önünde otururken Muğlağlı, alelacele
çizilmiş bir tavşana bile gülerek bakan, o zamanların çocuğuydu.
(Bir Muğlağlı Hikayesi'nin 4.Bölümü)
Gelmeyen gemi
Gelmeyen gemi
Eski bir arkadaşla görüştü Muğlağlı bu ziyaretinde bir de. Eskiden,
kalabalık bir grupla gittikleri yere, yıllardır bir gemiye binip gitme
hayalinde olan eski bir “tek” arkadaşla gitti. Eski bir arabada, eskiden dinledikleri
ve zaten eskiden de eski olan bol devrim içerikli şarkılar dinleyerek yaptılar
bu kısa yolculuğu. Artık birbirlerinden bihaber olduklarını varsaymayarak ama
yaşayarak…
Muğlağlı, genelde enine ve kolların üstünde görmeye alışık
olduğu faça izlerini, bu bihaberlikten olsa gerek ya da dikine ve omuzlarının
üstünde olduğu için yadırgadığından olsa gerek, pat diye sordu Eski Arkadaş’a
bunlar ne diye. O da pat diye cevap verdikten sonra, yaralı bir hareketin
duygusuz diyaloğunun akabindeki sancılı susuşu yaşadılar.
Sanki o gemi hiç gelmeyecek gibi…
(Bir Muğlağlı Hikayesi'nin 5.Bölümü)
Özlem baki
Özlem baki
Bu ziyaret, zeytinyağlıların cirit attığı, boyozların kol
gezdiği, gevreklerin “ya ben, ya ben” diye çıkıntılık yaptığı bir yörede, “etsiz”
çiğköfte yiyerek son buldu.
Muğlağlı, bir daha dönmemek için gerçekleştirdiği bu
varıştan ne çıkardı! Aylardır görmediği babasıyla, sırtı dönük oturduğu yemek
masasında, iki cümleyi geçmeyen bir konuşma gerçekleştirmenin pişmanlığıyla “Ailemize
iyi davranmalıyız”ı mı? Muğlağlı’nın eski sevgilisini görmeye gittiği için o
sırada Muğlağ’da olmayan ablasıyla yaşadığı duygusal telefon konuşmasından
sonra “Aslında ablam iyidir”i mi? Muğlağdaki evde olan kedinin akça pakça
tüylerini ve severken sıkıntıya gelemeyen hallerini gördüğü için “Benim şimdiki
kedim çirkin ve mazlumdur”u mu? Yoksa, açlığını gidermeyen çiğköfteden dolayı “Yanıma
annemin konservelerinden daha çok almalıydım”ı mı?
Duygusal, dürtüsel, saçma ve mantıklı ne varsa geçti
aklından Muğlağlı’nın. Hafif doyan karnının üstüne bir sigara yaktı. Gözlükler ardındaki
gözler, ona bu yolculuğun son bakışını attı.
Alfabedeki en yalnız harf olan “Ğ”nin artık yalnız
olmadığını belirtmek için ona “Muğlağlı” diye seslenen biri olsa da
yanında, geldiği topraklara karşı özlem baki Muğlağlı’da.
(Bir Muğlağlı Hikayesi'nin 6. ve Son Bölümü)
güzel mi olmuş ne :)
YanıtlaSilNe güzeldir Muğla, en güzeli de arkadaşları
YanıtlaSil